Uzayda Zaman Var mı? Uzayda Zaman Nasıl İşliyor?

Benzer Yazılar

Uzayda zaman var mı? sorusunun cevabı zaten belli: Uzay da kâinatın bir parçası olduğuna göre elbette zamana ve mekâna tâbî.

Yani uzay sonsuzdan beri var olmadığına, sonradan oluştuğuna göre tabii ki zaman ve mekân kavramlarının dışında değil. Uzayı, gezegenleri, yıldızları ve diğer gök cisimlerini zamandan bağımsız kabul edemeyiz. Bunu iddia etmek bilime aykırı olur.

Ancak uzayda zaman nasıl işliyor? Sorusuna cevap verirken, bunun dünyadaki zamandan çok farklı olduğunu söylemek durumundayız.

Öyleyse gelin, uzayın bilinmeyen yönlerinden birini daha keşfedelim…

Uzayda Zaman Kavramı

Uzaydaki zaman, dünyadaki zamana kıyasla daha yavaş işliyor. Bu nedenle uzaydaki bir astronot, kendisiyle aynı yaştaki bir dünyalıya göre daha geç yaşlanıyor.

Işık hızına yaklaşıldıkça, zaman giderek yavaşlıyor. Saatte 200 bin kilometre hız ile giden bir uzay gemisi düşünelim. Onun içerisindeki astronot ise 20 yaşında olsun.

Astronotumuzun ise 3 yaşında bir oğlu var. Bu hızda hareket eden geminin içindeki 3 saat, dünya zamanıyla 1 aya eşit olacak.

Astronot bu gemiyle bir-iki ay kadar yolculuk yapıp dünyaya geri geldiğinde görecek ki oğlu artık 9 yaşında bir delikanlı! Oysa kendisi hâlâ 20 yaşını bitirmemiş. Yani oğlundan daha küçük!

İşte uzayda zaman nasıl işliyor? Sorusunun cevabı böyle ilginç bir gerçeği ifade ediyor.

Uzayda Zaman Nasıl Geçer?

Hani, ‘göz açıp kapayıncaya kadar.’ Deriz ya… İşte bu deyim, uzayda gerçek oluyor. Çünkü dediğimiz gibi saatler, orada aylara tekabül ediyor.

Peki, uzay aracı ile seyahat ederken zaman farklı işliyor. Onu anladık. Ya vücut?

Evet; zaman yavaş aktığı için bu, biyolojik saate de etki ediyor. Metabolizma faaliyetleri de yavaşlıyor, organlar bu düzene uyum sağlıyor. Uzaydakilerin daha geç yaşlanma nedenlerinden biri de bu.

Yalnız burada akla şöyle önemli bir soru geliyor:

Uzayda zaman yavaş geçerse bu, astronotlar için çok sıkıcı olmaz mı? Sonuçta uzay gibi bir yerde ne kadar keyifli vakit geçirilebilir ki? Değil mi ama?

Aslında bunu böyle düşünmemek gerekiyor… Zira takdir edersiniz ki uzayın atmosferi ile dünyanın havası bir değil. –Tabiri câizse- uzayın toprağı ve suyu ile dünyanınki birbirini tutmuyor.

Orada bulunan astronotlar da hâliyle o ortamın şartlarına adapte oluyor ve uzayda geçirilen zaman kendilerine asır gibi gelmiyor.

Uzayda Zaman Algısı Nasıl? Astronotlardan Dinleyin!

Şimdi size, konuyla ilgili yayınlanmış, ses getiren bir haberden bbazı kesitler aktarmak istiyoruz.

NASA astronotu Andrew Morgan ile Eski Euronews uzay muhabiri ve ESA (Avrupa Uzay Ajansı) astronotlarından Luca Parmitano, bu konuda önemli bilgiler verdi.

UUİ (Uluslararası Uzay İstasyonu) macerasında yaşadıklarını anlatan ikili, uzaydaki zaman algısı üzerine aşağıdaki sorulara yanıt verdi:

Uzay Üssünde Zaman Nasıl Geçiyor? Zaman Algısı Orada da 24 Saat mi?

Uluslararası Uzay İstasyonu’nda uzun bir süre çalışan Luca Parmitano bu konuda şunları söylüyor:

‘’Bizim için günler çok ilerliyordu. Fakat ne gariptir kihaftalar su gibi akıp gidiyordu. Bazen uzay üssünde bulunan pencereler devamlı açık kalıyordu.

Biz pencereden bakıyor olsaydık, 24 saatlik zaman diliminde güneşin doğuşunu ve batışını tam 16 defa görme imkânı bulabilirdik. İnanılmaz, değil mi? Bir günde tam 16 defa…’’

ISS astronotu Luca Parmitano, açıklamasının devamında şu ifadelere yer veriyor:

‘‘Bize, uzayda zaman nasıl geçiyor? Diye soruyorlar. 24 saatlik gün ritmine yönelik çalışmalar sürüyor. Gerçek şu ki biz doğal ışıktan mahrumuz.90 dk arayla bir yörünge dönümü gerçekleştiriyoruz.

Bana kalırsa günler oldukça yavaş, monoton, sıkıcı geçiyor. Bununla birlikte haftaların âdeta bir an gibi hızlıca gelip geçtiğini söyleyebilirim.’’

Luca Parmitano’nun sözlerine kulak vermeye devam ediyoruz:

‘’Uluslararası Uzay İstasyonu’na geleli aylar olmuştu ve biz sanki daha dün gelmişiz gibi hissediyorduk. Ne var ki, bu söylediklerim uzayda zaman algısı ile ilgili bilimsel şeyler değil. Biz dahi işin aslını tam olarak bilmiyoruz. Bu konu hakkındaki çalışmalar henüz tamamlanmış değil.’’

Uzayda Zaman Kavramı ve İkizler Paradoksu

Hepimiz bazen zamanın farklı bir hızda ilerlediğini düşünürüz. Örneğin, birini bekliyorsak bir türlü zaman geçmez bizim için…

Bazen de, ‘‘Akşam olmadan sabah oluyor!’’ deriz.

Peki bu neden böyle oluyor? Akrep ve yelkovan aynı yerinde duruyor. Öyleyse, bize böyle hissettiren şey ne? Bu şey, uzay için de geçerli mi?

Öncelikle şunu söyleyelim: Zamanın farklı durumlarda farklı akması olayını ilk defa, 1905 yılı itibariyle İsviçre Patent Bürosu’nda görevli bir memur, yazdığı makalesinde ele aldı. O memur, bunu ‘Görelilik Kuramı’ olarak adlandırdı.

Kimden mi bahsediyoruz? Tabii ki dâhî Albert Einstein!

Fizikte zaman kavramının önemini ortaya çıkaran Einstein idi. Onun dönemine kadar, zaman ve uzay kavramları ayrı ayrı değerlendiriliyordu.

Zamanın evrendeki her yerde aynı ve mutlak olduğu ileri sürülüyordu. Oysa Einstein’a ait olan Görelilik Kuramı bu düşünceyi temelinden değiştirdi. Bu ise modern fiziğin kapılarını araladı.

Bunun sonucunda, üç boyutlu olarak kabul edilen uzay kavramına zaman mefhumu dâhil oldu. Bununla beraber kâinatın artık dört boyutlu olduğu kabul edildi.

Burada şöyle bir örnek verebiliriz:

Bir gün eski arkadaşlarımızdan biri bizi aradı. Uzak galaksilerden bizi ziyarete geleceğini söyledi. Peki ama, uçsuz bucaksız uzayda onunla nasıl buluşacağız?

Newton fiziği diyor ki;’’Hangi kafede buluşacaksanız, ona mekânın koordinatlarını vermen yeterli.’’

Oysa modern fizik kuralları buna karşı çıkarak şunu söylüyor:

‘‘Hayır! Koordinatları bilmesi kâfi değil. Onunla doğru yerde buluşmak istiyorsan, hangi zaman noktasında buluşacağınızı da bildirmelisin.

Zira ikiniz galaksinin farklı noktalarındasınız. Bu yüzden yaşadığınız yıllar farklı olabilir. Hatta eğer yola çıktığınızda ışık hızını geçerseniz, uzay-zaman eğrisini bükerek zaman yolculuğu yapabilirsiniz!’’

Zamanda Bükülme Nedir?

Özetle, zaman kâinatın her yerinde aynı değil. Bunu anladık fakat bu, fiziğin çözümlenmesi en zor, en kafa karıştırıcı konularından biri. O yüzden bir matematik işlemi gibi anlatmamız, kesin bir sonuca varmamız imkânsız.

Uzay –zaman bükülmesi konusunda başka bir açıklama  ise şu şekilde:

Işık doğrusal bir biçimde gelirken, güneşin kütle çekiminden etkilenerek onun kütle merkezine doğru bir bükülme gerçekleştirir. Bu durum ise uzayda sapma meydana getirir.

Kütle çekimi farklı olduğunda ise zaman herkes için farklı oluyor. Bunun bir ispatı yapay uydular. Bunlar çok hızlı hareket etmiyor. Fakat dünyadaki saatlerle oradaki saatler arasındaki zaman farkı yörüngedeki yapay uydular vasıtasıyla rahat bir şekilde gözlemlenebiliyor.

Konuyu biraz daha netleştirmek için şunları ifade edebiliriz:

Bir cisim uzay boşluğunda ne kadar hızlı hareket ediyorsa, zaman bu cisim o derece kısalıyor. Cismin ışık hızına yaklaşması, zamanı giderek daha da yavaşlatıyor.

Vee! Işık hızına ulaşılınca zamanda bükülme gerçekleşiyor. Lâkin bu söylediklerimiz teorikten ibaret. Bunu deneyimleyebilmek için, ışık hızına erişmemiz gerek.

Ne var ki, teknolojinin geldiği son noktada bile hâlâ ışık hızına ulaşmayı mümkün kılan bir uzay aracına sahip değiliz.

Kimbilir, ilerleyen süreçte böyle bir gelişmeye tanık olabiliriz… Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı paylaşmaktan çekinmeyin!

ÖNERİLENLER

Önceki İçerikYuri Gagarin’in Hayatı
Sonraki İçerikChallenger Faciası

YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

FARKLI BİLGİLER